30 Ağu 2016
Kokla Dünyayı
İsabey Bağevi
İzmir için bir çok şey söylenir ve İzmir ile ilgili her sohbet bir noktada havasına, kokusuna, kızlarının güzelliğine veya Çeşme’sine bağlanır ama binlerce yıllık geçmişe sahip üzümleri, bağları ve şarapçılığı hep göz ardı edilir. Oysa ki şehrin o curcunasından sadece yarım saatlik bir araba yolculuğuyla kurtulabilir ve kendinizi cennet gibi yerlerde muhteşem yemeklerin eşliğinde, Türkiye'nin en güzel şaraplarını yudumlarken bulabilirsiniz. İşte bu yerlerden biri de 2002 yılından beri hizmet veren İsabey Bağevi.
Tadım Ve Yemek Aynı Bahçede
Kokla Dünyayı ekibi olarak çok yakın zamanda burayı kalabalık bir seyahat ve yemek yazarları grubu ile ziyaret etme fırsatı bulduk. Bu güzel restorana ilk ziyaretimizi daha yeni açıldığı zamanlarda, 2004 yılında yapmıştık ama üzerinden bu kadar yıl geçmesine rağmen bizi asaletinden ve karakterinden hiç bir şey kaybetmemiş olarak karşıladı. Tek bir farkla, bu ziyaretimizde bağevinin arazisine yapılmış bir de tadım binası vardı. Tadım etkinliğimizi restoranın eski binasına nazaran daha çağdaş tasarlanmış olan bu binada gerçekleştirdik. İkisi kırmızı olmak üzere tam altı şişelik bir seçki denedik. Bizim favorimiz 900 Fume Blanc oldu ve Kokla Dünyayı ekibi olarak bir daha karar verdik ki biz beyaz insanıyız. Ekibin kalanı ise 900'ün kırmızısına bir kez daha aşık oldu.
Bu tadım boyunca belki de şaraplardan daha çok zevk aldığımız bir başka şey de tadım için hazırlanan peynir tabağındaki peynirler oldu. Neredeyse şarapları bırakıp peynirlerle devam edecektik :) Sonuç olarak tadımı tam kıvamında bırakıp bahçenin hakimi olduğu heybetinden belli olan o kadim çınar ağacına komşu asıl binaya yemek yemeye geçtik. Başka bir not da, işletmede ara ara işinin ehli kişiler tarafından viski ve şarap tadım günleri yapılıyor olması. Eğer siz de bu tip şeylere meraklıysanız işletmeyi takipte kalın deriz.
Bina iki katlı. Kışın, bahara ve yaza göre daha az müşteri ağırladıkları için sadece üst kat ve balkon açıktı ama yüksek sezonda bahçe ve balkonu ile hizmet veren işletme büyük grupları ağırlamak için birebir. Biz ekip olarak yukarı katta hazırlanan masamıza geçtik. Çınar ağacının ardından usul usul batan güneş giderken hem içimizi ısıttı hem de muhteşem ışığıyla günümüzü gün etti.
İşletmenin sahiplerinden Murat Bey grubumuz için harika bir menü hazırlatmıştı. Neredeyse kusursuz diyebileceğimiz yemekler servis edilmeye başladı. Açılışı restoranın kendi hazırladığı dana carpaccio ile yaptık; balsamik sirke ile fevkaladenin fevki mertebesine yükselen bu başlangıç hiç bitmese dedik ama bitti:) Ardından beyaz kuşkonmazla servis edilen peynirli tortellini servis edildi. Evet bu da çok lezzetliydi ama carpaccio Oscar aldı, tortellini Altın Portakal.
Bu arada şarap tadımlarımız Kalecik Karası tipi üzümlerden elde edilen Plato ve Güney şarapları ile harf serisinden R Red şaraplarıyla devam etti. R Red serisinden Bordeaux blend muhteşemdi. Ana yemeğimiz olan biftek de ağızda dağılır kıvamda servis edildi, eğer bir etsever iseniz ve İsabey Bağevi'ne henüz gitmediyseniz burayı ajandanıza acilen eklemelisiniz. İzmir dışından geliyorsanız havaalanına arabayla sadece 10 dakika uzaklıkta olması işinizi daha da kolaylaştıracaktır. Uçağınızı beklerken zamanınızı soğuk ve samimiyetsiz bir lounge yerine burada geçirebilirsiniz. Havaalanından veya İzmir'den binebileceğiniz İzban'ın son durağı olan Cumaovası da işletmeye yürüme mesafesinde.
Her Mevsim Ayrı Keyif
Altın vuruşu servis edilen tatlılarla yaptıktan sonra özellikle ekibimizin anneleri tarafından başlatılan psikolojik baskıyla buradan kalkmak zorunda kaldık. Keza Gurmecan Mehmet'e ve bize kalsa bu muhteşem masadan gece yarısına kadar kalkmazdık ama cebren ve hile ile evlerimize dağılmak zorunda kaldık :) Hazır mevsim yazken, doğa ana uyanmış o kadim çınarı yaprak basmışken, bahçedeki masaları ve o masalarda geçen şen şakrak sohbetleri kaçırmayın deriz.