Analog Fotoğrafların Sıra dışı Mimarı - Melis Cantürk
Melis Cantürk, analog fotoğrafların sıra dışı mimarı... Onun fotoğraflarına baktığınızda aslında bir fotoğrafa bakmıyorsunuz adeta bir sanat tablosu inceliyorsunuz çünkü çeşitli kimyasallarla verdiği deformeler sizi o fotoğrafın somutluğundan alıp kendi içinizdeki saydam soyutluğa ulaştırıyor. Hal böyle olunca da bir fotoğraf karesinin anısında değil kendi iç dünyanızda kayboluyorsunuz. Fotoğraflarına düzülecek çok metiye var ama kısaca Melis'i tanımak istedik. Sen hep çek, biz hep kaybolalım Melis Cantürk...
Kaynak: Melis Cantürk
Melis Cantürk kimdir?
1993 yılında İstanbul’da doğdum, 7 yaşında İzmir’e taşındık ve okul hayatına İzmir’de başladım. Ortaokul lise derken, üniversiteye hazırlık vakti geldi ve güzel sanatlar okumaya karar verdim. Resim kursuna yazıldım ve resim yapmaya başladım, kurs iki yıllık bir süreçti. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü kazandım. Şimdi ise aynı üniversite de Sanat ve Tasarım Bölümünde yüksek lisans yapıyorum.
Hayatına fotoğrafçılık nasıl girdi?
14 yaşından itibaren fotoğraf çekiyorum ve çocukluk yazlarım Urla’da geçti. O zamanlar çektiğim fotoğraflar benim için çok özeller hala saklarım. Asla yanımdan ayırmıyordum her şeyi çekiyordum, annemi, babamı, abimi, gördüğüm her şeyi. O ilk makineyle bu süreç başladı ve fotoğraf çekmenin yanı sıra kamera koleksiyonu yapmaya başladım. Şu an 25 tane analog kameram var, umarım 100’leri 200’leri görürüm.
Genellikle ilk fotoğraf makineleri unutulmaz. Senin ilk fotoğraf makinenle tanışman nasıl oldu?
Analog olan her şeye çocukluktan beri merakım vardı, babama söylemiştim kamera istiyorum diye ve beni Konak Kemeraltı’nda bir hanın içinde sadece analog kameralar satan bir dükkana götürdü. Oradaki her makineye aşık olmuştum. İçlerinden birini alıp inceledim ve "Evet bunu almam gerek!" dedim. O hissi unutmuyorum ve ilk kameram Zenit’in Et markası. Galiba çektiğim en saf, en hisli, fotoğraflarımı o kameramla çektim. Şimdi lensinde ufak bir sorun var, her Zenit makinede zamanla oluyormuş artık çekemiyorum belki de o makinenin ve çekeceğim fotoğrafların ömrü o kadardı. Bilemiyorum.
Kaynak: Melis Cantürk
Çektiğin fotoğraflarla vermek istediğin mesajlar neler?
Genelde resim gibi gördüğüm ve hissettiğim şeylerin fotoğraflarını çekiyorum. Sanırım bu da resim eğitimi almamla alakalı olabilir. Bazen kendileri ister istemez o hissiyata dönüşüyor. Aslında genel olarak görmek istediğim net olmayan görüntüler. Lekesel duran imgeler diyebilirim. Bu yüzden de bozuk görüntü kavramıyla daha çok uğraşıyorum.
Seni en çok etkileyen fotoğrafın hangisi oldu?
Buna cevap vermek biraz zor. Sadece şöyle söyleyebilirim, ışığın etkisini görebildiğim ve izleyebildiğim fotoğraflarımı daha çok seviyorum sanırım.
Hangi ülke veya şehirde fotoğraf çekmek senin ruhunu besler?
O şekilde belirlediğim bir yer hiçbir zaman kafamda olmadı. Gerçekten görsel anlamda istediğimi yakaladığım her yer beni besler ve motive eder.
Kaynak: Melis Cantürk
Fotoğraflarını nasıl düzenliyorsun?
Düzenlemiyorum. Dijital bir şey kullanmıyorum. Bazen baskı alacağım zaman bir yerden kesmem gerekiyorsa o şekilde kullanıyorum. Onun haricinde dijital ortamda müdahale etmiyorum.
Hobilerin neler?
Ara ara resim yapıyorum, fotoğraf zaten yaşamımın içinde var. İyi bir sergi olduğunda kaçırmamaya çalışıyorum. Bol okuma yapıyorum, bolca izliyorum. Yeni yerler görmeye
çalışıyorum. Zaten yaz gelince kameram, sırt çantam, çadırım geziyorum. Sanırım şimdilik bunlar, gayet yeterli sanki. (Gülüyor)
Çocukken bir meslek hayalin var mıydı? Nedir?
Hep tasarımcı olmak istedim, sürekli evde ayakkabılarımı boyardım bir şeyler dikerdim, ceket dikerdim, üretmek istiyordum. Her ne olursa olsun.
Kaynak: Melis Cantürk
Fotoğraflarında genellikle bir müdahale söz konusu, neden müdahale ediyorsun? Bu sürece nasıl başladın?
Aslında çocukluğumdan beri çektiğim negatif filmleri biriktiriyordum. 2013’ün ortalarında tekrar eskilere dönüp negatifleri tekrar tekrar inceledim. İçinde hüzün vardı, çocukluk kırgınlıkları vardı, durgunluk, hüzün, mutluluk vardı. Gerçekten duygularımla karşılaştım ve bazıları beni nedensiz rahatsız etti. Artık görmek istemiyordum ama tamamen silmeyi de istemiyordum. Atölyedeydim ve lavabonun kenarında çamaşır suyu vardı, negatifin üstüne döküp hemen yıkadım. Merak ettim sonuçlarını ve gerçekten de renklerini değiştirmişti görüntü soyutlaşmıştı, istediğim şey oydu sanırım. Tamamen yok etmemek, ama silmek. Ondan sonra oluşturduğum kimyasal karışımlarla fotoğraflarımı deneysel süreçlerle üretmeye devam ettim. Hala deneyimlerim, üretimlerim devam ediyor.