Kadın ve Sanat
Yeniden doğuşu ifade eden Rönesans; öncesindeki Yunan ve Roma felsefe ve kültürünün ortaya çıkarılmasını sağlamıştır.
Yunan sanatında insan, Mısır ve Mezopotamya'da düşünüldüğü gibi tanrıların çocukları, temsilcileri, hizmetkarları ya da köleleri değil, ünlü filozof Protagoras'ın dediği gibi 'insan her şeyin ölçüsüdür' düşüncesi egemen olmuştur.
Kesin olarak insan aklına dayanan bir sanat oluşumu ile, insanın kendini çevreleyen dünya denilen gezegen ile hesaplaşarak ona egemen olma, kendi iç dünyasını tanıma ve sonuç olarak kendisini bulma çabasını etkili biçimde yansıtan, ince parmakları, narin ve estetik yapısı, engin düşüncesi ile yaratanın 'kadın' olduğu tartışılmazdır.
Sanatta denge, uyum, düzen, oran, ölçek gibi kavramları dile getirenler de sanatla varlığını tümleştiren de kadındır. Bunlar insan aklında varlığını bulan kavramlardır ve hayvansı vahşiliğin, bilgisiz barbarlığın, dizginlenemeyen tutkuların tam karşıtıdır.
Ölülerin dünyasını yücelten, güçlüleri ve hükümdarları tanrılaştıran değil, yaşamanın güzelliği, sevinci ve derinliğini anlatmaya hizmet eden, özgür insanlardan oluşan toplumu yücelten aktiviteleri ile kadın, aynı zamanda sanatta özgürlüğün de simgesi olmuştur.
Aklın üstünlüğü ile kadın, yüzyılının katı entellektüelizm karşıtlığını, skolastik düşüncenin yarattığı dogmatizmi yıkmaya yönelirken teknik gelişmelerin ışığında Rönesans’ın başlamasına büyük katkı sağlamıştır.
Picasso gibi ünlü bir ressama eleştirileri ile galebe çalan, kadın vücudunun seks objesi olmadığını haykıran ve insanı öne çıkaran hareketin başını çeken, doğurduklarını biçimleyerek modern toplumları oluşturmak yolunda mücadelesini her platformda sürdüren tüm kadınlara selam olsun.