25 Ağu 2016
Gülay Güler
Kurumsaldan Tarlaya Bir Göç Hikayesi - Tarla Alaçatı
Fırından ekmek kokuları gelen, mutlu insan gülüşleri arasında kuş seslerini de duyduğumuz, kendi ağacından topladığı meyvelerle reçel yapılan, kendi tavuğunun yumurtasını servis eden, kendi tarlasından yetiştirdikleri sebzelerle yemek yapılan, yemyeşil, doğa harikası bir yer burası. "Tarla" Lara ve Vito Abuaf çiftinin gerçekleşmiş hayali. Hepimizin yapmak istediği ama çoğumuzun bir türlü veda edemediği kurumsal hayata tekmeyi basıp atmışlar kendilerini "Tarla"ya.
Hikaye’nin kahramanlarından Lara, bize "Tarla"yı anlatıyor. Haydi başlayalım.
Çok klasik olacak ama bize kendinizden bahseder misiniz?
Ben Lara. Kendinizden bahsedin deyince hemen okuduğun okul, iş deneyimlerin geliyor akla. Onlar şu an omlet pişirirken işe yaramasa da bütüne baktığında insan her deneyimden bir şey öğrenip kendi hikayesini yazıyor bir şekilde. Belki de bu bıkkınlığa, şehirde yaşayamaz oluşumuza katkısından dolayı da işimize yaramış diyebiliriz. İstanbul'dan İzmir’e taşındıktan sonra bir süre alışma süreci derken kendimi beş yıldızlı bir otelin kalabalık ofisinde çalışırken buldum. Bir şehre alışmanın en kestirme yolu, o şehirde çalışıyor olmak. Eşim Vito da aynı zamanda aile işletmesinde çalışıyordu. Ama hep daha farklı bir iş yapma hayali vardı. Vito, takım elbiseyle turuncu saatler takan; bari biraz eğlenceli olsun diye renkli renkli kol düğmeleri olan, arabasında daima açılır kapanır sandalyesi ve minik bir buzluğu olan bir adam. Fazlasıyla doğaya kaçmaya yakın ve meyilli fazla sıkıntıya gelemeyen bir adam. Sanırım dönüm noktamız iş kıyafetleriyle evden çıktığımız bir sabah oldu. Birbirimize bakıp artık buna devam etmeyelim dedik. Karar vermek zor kısmıydı, sonrası daha kolay oldu.
"Tarla" nasıl kuruldu biraz bize bahseder misin?
Her zaman içimizde şehir hayatını bırakmak, doğada zamana bağlı kalmadan yaşama isteği vardı. Tabii ki bir de mutfağa olan özel ilgimiz… Tarlayı her zaman çok sevdik, hafta sonları vakit buldukça buraya kaçardık. Bu kadar seviyorsak neden mutlu olduğumuz yerde değiliz diye sorgulamaya başladık.
Radikal bir karar vererek aynı zamanda işlerimizden ayrıldık ve Çeşme’ye yerleştik. Bir cesaret, çok kısa zamanda uygulamaya koyduk. Tamamen amatör olarak, arkadaşlarımızın destekleri ve yardımlarıyla menülerden sandalyelere kadar her şeyi beraberce yaptık.
Sabah tarlamızdan toplanan sebzelerimiz tarlamızdaki minik manavımıza gidiyor, oradan hem isteyen misafirlerimiz alabiliyor hem mutfağımızda kullanılıyor. Böylece kahvaltı masasındaki salatalık domates, sabah tarladan toplanıp masaya gelmiş oluyor, akşam yemeğinde kullanılan patlıcan ve kabakta aynı şekilde tarladan. Aynı zamanda tarladaki meyve ağaçlarımızdan ve Alaçatı’nın yerel pazarından almış olduğumuz meyve ve otlarla yapmış olduğumuz çeşit çeşit reçelimiz de misafirlerimizin beğenisine sunuluyor. Kahvaltı ederken tavuklarımız ve ördeklerimiz de misafirlerimize eşlik ediyor. Kahvaltı dışında akşam yemekleri ve özel piknik sepetleri de hazırlıyoruz.
"Tarla"nın mutfağında en çok nelere önem veriliyor?
Kahvaltı vücuda giren ilk besin bu nedenle mutlulukla ve günün devamı için iyi olması çok önemli. Bu nedenle masaya koyduğumuz her şeyin çok lezzetli ve taze olması öncelikli prensibimiz. Onun dışında eğlenceli ve tabii ki bazen biraz da yaramaz olması gerekiyor. Mesela spesiyallerimizden humuslu, pastırmalı, avokadolu tarla ekmeğimiz tam bizim yaramazlığımızdan doğdu, daha ne katabiliriz hangi tatlar birbiriyle yakışır diye düşünürken ortaya çıkmış bir lezzet. Yeni lezzetler için denemelerimiz sürekli devam ediyor, gelen misafirlerimize onları mutlaka tattırıp fikirlerini alıyoruz.
"Tarla"nın menülerden bahseder misiniz?
Geçen sene, sezon sonu "Tarla"yı kapadıktan sonra eğitim için çok sevdiğimiz bir aile dostumuzun yanına Kopenhag'a gittik. Bizim için müthiş bir deneyim oldu. Döndüğümüzde arkadaşlara kurulan masalarda bir sürü denemeler yaptık. Şimdi bu denemeler tadım menüsü olarak, "Tarla"da akşam menüsünde servis ediliyor.
Kahvaltı ve akşam yemeğinin yanı sıra piknik sepetleri hazırladık ister sabah kahvaltısı ister şarap-peynir olarak iki çeşit hazırlıyoruz. Böylece Misafirlerimiz, "Tarla"nın istedikleri bir köşesinde piknik yapabiliyorlar.
Geçen sene, sezon sonu "Tarla"yı kapadıktan sonra eğitim için çok sevdiğimiz bir aile dostumuzun yanına Kopenhag'a gittik. Bizim için müthiş bir deneyim oldu. Döndüğümüzde arkadaşlara kurulan masalarda bir sürü denemeler yaptık. Şimdi bu denemeler tadım menüsü olarak, "Tarla"da akşam menüsünde servis ediliyor.
"Tarla"da en çok hangi yemekler tercih ediliyor? Sizin favorileriniz neler?
"Tarla"nın en çok tercih edilen yemekleri kahvaltı servisinde ‘tarla ekmeği’ dediğimiz humuslu pastırmalı yumurtalı ekmeğimiz ve hellimli sosisli sahanda yumurta. Biz onlara ek olarak menemeni de çok beğeniyoruz. Bir de misafirlerimizin önerisiyle ilk defa denediğimiz lorlu yumurta da çok beğenilenler arasında. Onların dışında reçellerimiz büyük bir emek ile yapılıyor ve sadece onları tatmak için bile gelenler var. Neler var derseniz, lavanta reçeli, ıtırlı limon ve nane reçeli en sevilenlerden. Gelen misafirlerimizle aramızda küçük bir de oyunumuz var; reçellerin hepsini bilene kahve ikram ediyoruz. Ayrıca, farklı aromalı zeytin yağlarımız; portakallı, lavantalı zeytinler; aile tarifi olan börekitasımız da çok beğeniliyor.
"Tarla"da ne gibi etkinlikler düzenleniyor? Ziyaretimiz sırasında Ressam Murat Patur’un sergisiyle karşılaştık. Bu sergilerin devamı gelecek mi?
"Tarla"da serginin dışında çeşitli atölyeler düzenliyoruz. Haziran başında beş günlük ‘Nefes Terapisi’ etkinliğimiz vardı. Onun dışında ‘Nitelikli Kahve’ye Giriş Atölyesi’ düzenledik ona çok talep oldu. Murat Patur bizim çok sevdiğimiz bir aile dostumuz ve resimleri de bambaşka bir dünyadan sanki. Resimlerini bize emanet etti ve çok keyifli bir sergi oldu. Resimlerin hepsi sahiplerini buldu. Belki Eylül ayının sonuna doğru ikinci bir sergi olabilir.
"Tarla" ile ilgili yeni projelerimiz devamlı var. Öncelikli olarak, yemek servisinin olmadığı akşamlarda "Tarla"yı açık hava sinemasına çevireceğiz. Açık hava sinema fikri yazlıktaki çocukluk anılarından aklımıza geldi. Birimiz Çeşme, birimiz Büyükada çocuğu olunca, açık hava sineması en çok bizim keyfimiz için. Teknik olarak bütün hazırlığımızı tamamladık. İlk denemeyi arkadaşlarla yaptıktan sonra misafirlerimize haber vereceğiz. Başka proje olarak belki bir ihtimal İstanbul’da farklı konseptte yine yemek ile ilgili bir girişimimiz olabilir.