19 Nis 2019
Kardelen Uysal

Şevket Şahintaş: Gecenin Öteki Yüzünün Fotoğrafçısı

Şevket Şahintaş, 1988 senesinden beri taksi şoförlüğü yapıyor. 2005 yılında ise insanların sokakta uyuduklarını, üşüdüklerini görüp onların seslerini duyurabilmek adına bir fotoğraf makinesi alıyor ve gecenin öteki yüzünü fotoğraflamaya başlıyor. Çöp toplayıcıları, trans bireyler, sokak hayvanlarıyla koyun koyuna uyuyanlar, seks işçileri, uyuşturucu kullananlar, sokak çocukları… Gördüğümüz ama görmediğimiz tüm o insanların ve hayvanların fotoğrafını çekiyor, Şahintaş. Ardından sergi açıyor,  Şevket Şahintaş hakkında yönetmenliğini Erdem Murat Çeliker’in yaptığı "Herkes Uyurken" adlı bir sinema belgeseli çekiliyor, St. Petersburg’ta Çağdaş Türk Fotoğrafçıları etkinliğinde ülkemizi temsil ediyor, Der Spiegel Online’da röportajları yayınlanıyor.Şahintaş’ın çalışmaları yurt dışında da epey ses getiriyor. Şevket Şahintaş sokak çocuklarını konu edinen bir belgeseli de Ufuk Kıray ile çekiyor. Daha fazlası için fotoğrafçının web sitesini ziyaret edebilirsiniz. 

Onunla fotoğraf çekmeden önce insanlarla nasıl iletişim kurduğunu, taksi şoförlüğü yapmanın sağladığı avantajları, fotoğraf çekmeye başladığından beri yaşadığı değişiklikleri, yanlış giden şeyleri düzeltmek için çaba harcamaya nerede nasıl karar verdiğini ve daha pek çok konuyu konuştuk. Onu Instagram hesabından takip edebilirsiniz. "Sokağın Çocukları" adlı belgeselin çekimleri tamamlanmak üzere, onu da buradan takip edebilirsiniz. Keyifli okumalar.

 

Siyah beyaz bir fotoğraf bu.Şevket Şahintaş'ın solunda bir, sağında iki erkek çocuğu var. Kameraya bakarak poz veriyorlar. Şevket Şahintaş kollarını çocukların omzuna atmış.

 

Sokaktaki insanlara nasıl yaklaşıyorsunuz? Fotoğraf çekmeden önce nasıl bir iletişim kuruyorsunuz?

Özellikle gece sokak fotoğrafı çekimlerinde bu zorluk kendini göstermişti. Sokakta yaşayan bir insan, hiç tanımadığı bir adama, gece yarısı neden fotoğraf çekme izni verecekti ki? Bu konuda strateji belirlemem gerektiğini kısa sürede anlamıştım. Bulduğum yollar ise çok basitti ancak sonuca beni sonuca ulaştırdı. İlk fotoğraf makinem küçük kompakt basit bir makineydi. Kot pantolonumun cebine sığabiliyordu. Makinem cebimde fotoğrafını çekmek istediğim insanların yanına, elimde yanmamış sigara ile gidip ateş istiyordum, aslında çakmağım oluyordu ancak amaç onlarla ilk temasın sağlanmasıydı. Ateş alınca bir sigara da onlara ikram ediyor ve biraz sohbet edip, “Gelmişken bir fotoğrafını çekeyim.” deyip izin alarak çekiyorum. Sokakta köpekleri ile yaşayan birine ise köpeklerinin güzel olduğunu fotoğraflarını çekip çekemeyeceğimi soruyorum. Sokakta yaşayan birine köpeklerinden güzel diye bahsedilmesi ve yanlarına güler yüzle yaklaşılması güven veriyor ve müsaade ediyorlar. Sonra “Hadi sizi de köpeklerinizle çekeyim.” deyince, sizin verdiğiniz güven ve güler yüzle birlikte fotoğraflarının çekilmesine izin veriyorlar. Aynı şekilde çocuklu bir bayanın da çocuğunun fotoğrafını çekip sonra “Çocuğunuzla sizi çekebilir miyim?” diyorum. Gece fotoğraflarında her insanın o anki haline göre kısa zamanda başka başka stratejiler oluyor.

 

Fotoğrafta erkek bir çocuk ve martı var. Martı taş bir yapıya konmuş. Önlerinde deniz manzarası ve şehir var. Çocuk yeşil bir kazak ve kırmızı bir yelek giymiş. Çocuk elini martıya doğru uzatıyor. 

 

Fotoğraf çekerken taksi şoförlüğü yapmanın avantajları nelerdi?

Taksi sayesinde gece sokakta uyumaya çalışmalarına tanıklık etmiştim. Başka bir iş yapıyor olsaydım bunu göremezdim. Yaptığım iş sokak fotoğrafçılığı, ben de taksi ile sokaklardayım. Bu anlamı ile kesinlikle çok avantajlı oldu diyebilirim.

 

Fotoğrafta orta yaşı geçtiğini tahmin ettiğim bir adam ayakları yarı çıplak bir biçimde sokakta yerde yatıyor. Altında boxer, üzerinde kırmızı bir tişört var. Üstü başı kirlenmiş. Etrafında bir sürü kırmızı gül var. Vakit gece. Adam bir kartonun üzerinde uyurken ellerini de bacaklarının arasına sokmuş, hafif büzüşmüş.

 

Bu fotoğrafları çekmeye başladığınızdan beri hayatınızda, duygularınızda, hayata bakış açınızda nasıl değişiklikler oldu?

 Taksicilik, fotoğraf hayatımdan hala daha fazla yer tutuyor ancak duygusal olarak değişim olduğu kaçınılmaz gerçek. Artık etrafıma daha duyarlı baktığımı hissedebiliyorum. Kesilen bir ağaç, sokak hayvanlarının durumu, küresel ısınma ve elbette şansız dünyaya geldiği için bizden farklı yaşayan sokak insanlarını daha iyi anlıyor ve neler yapılabilir diye kafa yoruyorum. Bundan sonraki hayatımda fotoğraf çekmek yerine, mücadele etmek ve onlar için daha gözle görülür işler yapmak istiyorum.

 

Siyah beyaz bir fotoğraf. Bir adamın önünde bozuk para dolu bir plastik kap var. Önünde mikrofon, elindeki müzik enstrümannı çalıyor. Kar yağmış, her yer karla dolu. Adamın üstü başı da kar olmuş.

 

Yanlışları göstermek hatta değiştirmek için zamanınızı harcamaya karar vermişsiniz. Bu kararı tam olarak nerede aldınız?

Gece sokakta üşüyerek uyumaya çalışan bir insanı görüp, “Neler yapılabilir” deyip seslerini duyurmak için fotoğraf çekmeye başlamıştım. Bunu da başarınca başka şeyleri de  başarabileceğim duygusu oluştu.

 

 

Siyah beyaz bir fotoğraf. İki erkek çocuğu plastik, kağıt topladıkları arabanın sapından tutmuş kameraya poz veriyorlar.Üstlerinde kış kıyafetleri var.

 

Gece yaşayan insanların hayatlarında yaşadığı zorluklara değinmek istemişsiniz. Aslında pek çoğumuz görüyoruz da görmüyoruz bu insanları. Sizce görenlerle görmeyenlerin, görenlerle görmezden gelenlerin ve sizin gibi görenlerin ve bir şeyler yapanların arasındaki fark ne?

İnsanların birbirlerinden çok farkı olduğunu düşünmüyorum. Ben bu konuda hassasiyet gösterdim, bir başkası sokak hayvanlarına karşı benden daha duyarlı olabiliyor, diğer insanlar başka başka konularda inanılmaz hassasiyetler gösteriyorlar. Ben bu insanları gıptayla izliyorum.

 

Siyah beyaz bir fotoğraf. Sol tarafta kahverengi tüylü büyük bir köpek var. Boynunda tasması bulunuyor. Onun yanında bembeyaz uzun sakalları ve saçları olan, siyah giyinmiş, bere takmış yaşlı bir adam var. Adam kameraya, köpek ise adama bakıyor.

 

Bir dönem gördüklerinizi kaldıramayıp fotoğraf çekmeyi bırakmışsınız. Nasıl oldu da döndünüz?

Fotoğraf çekmeyi kaldıramadığımdan değildi o olay. İlk çektiğim fotoğraflar karttaydı ve henüz yedeklememiştim. Bir arkadaşım fotoğraf makinesini eline almıştı, aylardır çektiğim karttaki fotoğrafları silince çok üzülmüş ve makineyi bir daha çekmemek üzere eve bırakmıştım. Oğlum o zamanlar ilkokuldaydı. Gece çektiğim fotoğraflara her sabah ben uyurken bakıyor ve destekliyordu yaptığım işi. Bir gün işe çıkarken fotoğraf makinemi getirdi ve lütfen tekrar çek dedi. O gün tekrar makineyle işe çıktım ve yeni fotoğraflarla geldim. 

 

  

 

"Sokağın Çocukları" belgeseli sırasında sokaktakilerle sizin aranızda karşılıklı bir kabullenmenin yaşandığından bahsediyorsunuz. Bu nasıl oldu?

Bu belgesele kurgu fotoğrafçısı sevgili Ufuk Kıray ile başladık. Fotoğraf geçmişimdeki tecrübelerim bu işi biraz daha kolaylaştırdı. Biz onlara dostça, güler yüzle yaklaştık ve bizi kabul ettiler. Onlar bizim zaten kabulümüzdü. Böylece karşılıklı kabullenme oldu. Zor konu bir konu ve zor şartlarla karşılaşmadık dersem yalan olur, ancak hepsini aştık ve filmin sonuna yaklaştık.

 

 

Siyah beyaz bir fotoğraf. Fotoğrafta biri kahverengi diğeri beyaz olan iki kaz ön planda. Önlerinde plastik bir bardağa konmuş su var. Bir adamın sıratını görmüyoruz. Ellerinin dışı birbirine yakın bir biçimde, çömelmiş duruyor. Bu adamın biraz ilerisinde bir başka adam sırtını duvara dayamış oturuyor, kazlara bakıyor.

 

Katıldığınız bir radyo programında 11-18’de zengin bir kadının da üstü başı perişan bir kadının da kendi doyurduğunu, yüreklerin aynı olduğunu, kimsenin zengin ya da fakir olduğu için iyi ya da kötü olmadığını söylüyorsunuz. Bu kucaklayıcı tavrı nasıl edindiniz? Normalde daha kutuplaştıran, taraf tutan bakış açılarına aşinayız ama sizde durum tam tersi.

Bu bakış açısı hayat boyu yaşayarak gördüklerimden kaynaklanıyor elbette. Surların altında yaşayan 80 yaşında bir amcayla tanışmıştım yıllar önce. Adam surların altında bir göz odada pislik içinde yaşıyordu, hayatını çöplerden kağıt ve plastik toplayarak sağlıyordu. Bir gün boyunca topladığı bu malzemeleri satıp sokak hayvanlarını besliyordu. Yıllar içinde benim fotoğraflarım dünyada tanınıp, yaptığım iş takdir edildikçe, o amcadan hep utandım. Onun gibi yüzlerce kilo yük taşıyan birisi değil de, benim gibi daha az emek harcayan birinin takdir edilmesi hiç adaletli değildi. Yaptığım işi asla küçümsemiyorum yanlış anlaşılmasın ancak dünyada çok özel insanlar var; benim yaptığımın onların yaptıklarının yanında söz konusu bile olamaz.

 

Siyah beyaz bir fotoğraf. Yere serilmiş kartonların üzerinde küçük bir kız çocuğu yüzüstü yatıyor. Sol tarafında iki-üç adet poşet var. Bu kız çocuğu bir vitrinin önünde yatıyor. Vitrinde ise altın varaklı lüks iki koltuk ve bir sehpa bulunuyor.

 

Katıldığınız bir radyo programında çizgi filmlerden bile çok etkilendiğinizi; Heidi karakteri dedesinden ayrıldığında dahi üzüldüğünüzü belirtiyorsunuz. Peki, sokağın gece haliyle nasıl baş ediyorsunuz ?

Benim çektiğim gece fotoğrafları 2004 yılında başladı ve 2010 yılında bitti. Artık üzerinden de 9 sene geçti. İlk 2 yıl ciddi depresyon yaşadım. ‘Zaman her şeyin ilacıdır’ atasözü bu durumu iyi açıklıyor. Hayat sevdiklerinizi bazen elinizden alıyor, yaşam devam ediyor. Hepimizin acılarımızdan arınabilmek gibi bir kodlanmışlığımızın olduğuna inanıyorum, bazen zor bazen kolay atlatıyorsunuz.

 

 

Fotoğrafta "Sokağın Çocukları" belgeselinin afişi var. Üzerinde yönetmenlerin adı var. Ayrıca "sokak kendi çocuklarını doğurur" yazıyor. Siyah mont giymiş bir çocuk var ancak suratı kırmızı bir kıyafetle kapatılmış.

 

"Sokağın Çocukları" belgeselinin bir seri olarak devam etmesine karar vermişsiniz. 14 yaşındaki bir çocuğu 18 yaşına kadar takip edeceğinizi de belirtmişsiniz. Sizce bir çocuk bu denli ilgilenildiğini fark ettiğinde hayatında olumlu yönde değişimler olur mu? Belgesel çekimi sırasında çocukların tepkisi nasıl oldu?

Bu sorunun cevabını biz de bilmiyoruz. Amacımız hayatının olumlu olarak değişmesi elbette. Biz o çocuğun hayatını çekmeyi düşündüğümüzde sokaklarda yaşıyordu, ancak sonra hapishanede olduğu haberini aldık. Sokaklarda yaşayanlar için sokak çok değişken gerçekten de. Bizim filmde ana karakter olan bütün çocuklar hapishanede, an itibari ile. Her gece aynı bankta yatan birinin orada olmadığını, bankı başka birinin kullandığına tanık olabiliyorsunuz. Çocukların tepkileri kesinlikle iyi oldu diyebilirim. Yanlarından korkuyla geçen insanlar yerine, onlarla oturup sohbet eden insanlar olduk. Bizi gördüklerinde sevinçle gülüyor, seviniyorlar. Çünkü biz onlara “Derdiniz nedir?” diye sorup cevap arıyoruz. Onlar bunun farkında.

 

 

Fotoğrafta profilden çekilmiş bir erkek çocuğu görüyoruz. Yeşil gözleri var, mont giymiş, saçları kısa. Hüzünlü gibi bir hali var, dudakları hafif aralık. Kaşının biraz üzerinde bir yara bandı bulunuyor.

 

İnsanların bir kısmı sokak çocuklarına karşı oldukça ön yargılı. Bu ön yargıları kırmak adına bir şeyler söyleyebilir/anlatabilir misiniz?

Ön yargılı olmalarında kısmen haklılar denilebilir. Ancak onların çoğu bu hayatı kendileri seçmedi. Kim sokaklarda yaşamak ister ki. Ben yıllardır fotoğraf kulüplerinde, üniversitelerde söyleşiler yapıyorum. Her fırsatta söylediğim şey şu: "Bu çocukları kurtaralım insanlık adına." diyorum. Eğer insanlık adına adım atmıyorsanız, kendi çocuklarımız için yardım edelim, bir gün çocuklarımızın yolu onlarla kesişebilir diyorum. Bu kanayan bir yara, tedavi edilmesi gerekiyor.

 

 

 Fotoğraf Tarlabaşı turundan. 10 yetişkin kadın ve erkek var. Boyunlarında da fotoğraf makineleri asılı çoğunlukla.

 

Projeye destek amaçlı olarak Tarlabaşı fotoğraf turu yaptırmışsınız. Bu turlara insanların tepkileri nasıl oldu?

Bu belgesele kimseden yardım almadan Ufuk ile başladık. Ancak zaman geçtikçe hayat şartları bizi maddi olarak yormaya başladı. Bu aşamada gezi düzenlemeyi düşündük. Photoplay fotoğrafçılık kursunun sahibi sevgili Nihat Karadağ’ın da desteği ile fotoğraf gezileri düzenledik. İnsanlar çok ilgi gösterdi geziye, katılım oldukça yüksek olmuştu. Beş hafta sürmüştü.