18 Ara 2019
Kardelen Uysal

Sokak Sanatçıları Derneği: İfade özgürlüğünün yeri sokaktır

Sokak Sanatçıları Derneği ilk olarak 2004 yılında bir kulüp olarak hayatına başlıyor ve 2009 senesinde dernek haline geliyor. Onları orkestralarıyla sokaklarda toplum belleğine yer edinen, edinecek olaylarla ilgili şarkılar söylerken de, gençleri sanat alanında desteklerken de görebilirsiniz. Sanatı aracısız olarak toplumla buluşturmak, disiplinlerarası sanat için alan açmak, toplumu özgürleştirmek, hem değiştirmek hem de bu yolda değişmeyi göze almak gibi gayeleri var. Ayrıca bu derneğin başkanları her zaman kadınlar arasından seçiliyor. Ne olduğuna yolda karar veren ama ne olmadığını çok iyi bilen bir dernek burası. 

 

Kral çıplaksa çıplak diyebilen insanlardan oluşan derneğin üyeleri ile kuruluş hikayelerini, dertlerini, meselelerini, karşılaştıkları zorlukları, sokak sanatından korkulmasının nedenlerini ve daha pek çok konuyu konuştuk. Keyifli okumalar.

Kuruluş hikayenizi anlatır mısınız? Ne tip ihtiyaçlar doğrultusunda kuruldunuz?

Kubilay Mutlu: 2004’te Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sokak Orkestrası'nın kurulmasıyla başlıyor aslında hikaye. Sokak Orkestrası ilk kurulduğunda temel derdi müziğin sadece salonlarda icra edilen bir şey olmadığını göstermekti. Üretici tüketici ayrımını ortadan kaldırarak, müzik endüstrisini eleştirerek bunu sokaklarda icra edebilir miyiz kaygısıyla oluştu. Temel derdimiz aracıları ortadan kaldırmaktı. Fakültede herkesin kendi fildişi kulesine hapsolduğu, herkesin kendisini sanatçı sandığı bir ortamda biz bu işi yapmaya çalıştık. Herkes okuldan mezun olduğunda büyük sanatçı olacağını, toplum kendisine kucak açacağını sanıyordu. Böyle bir durum olmadığını, birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz olduğunu, tek başımıza bir ressam, bir heykeltıraş olarak bir şey ifade etmediğimizi, disiplinlerarası çalışmanın önemli olduğunu anlatmaya başlamıştık. Sokak Sanatçıları Kulübü’nü kurduğumuzda temel amacımız disiplinlerarası çalışmayı da bu hikayeye katarak bu işi nasıl doğrudan insanlarla buluşturabileceğimizi düşünmeye başladık. O dönem Kimliksizsiniz sergisi yaptık, militarizme karşı sergiler yaptık. Uğur Kaymaz’ın öldürüldüğü yıldı. Bizim plastik sanatlar hikayemiz, afişlerimiz doğrudan militarizm amacıyla egemenleri hedef alıyordu.

 

Temel hikaye kampüs alanıyla sınırlı bir şey bize yeter mi yetmez mi sorusundan doğdu. 2009 yılında bir araç olarak derneği kurmaya karar verdik. Hayat kampüsten ibaret değil, kendimize üretim alanları açalım ve bu işi daha uzun soluklu düşünelim fikriyle yola çıktık. 2009 senesinden beri de hikayemiz sadece müzik odaklı bir sanat derneği olmaktan ziyade diğer disiplinleri de aramızda katmakla ilgili bir meseleye dönüştü. Sokak Orkestramız hala üretmeye devam ediyor. Kubilay İyit, Gezi döneminde öğrenciydi, o dönem gözaltına alınarak tutuklandı. Onu cezaevinden çıkarmak için yaptığımız bir şarkıydı Almaya Geldik Dostlar. O şarkı Gezi dönemini özetler aslında. Sokak Orkestrası şarkıları da aslında dernek tarihi gibidir. Olayların öznesi olarak yazılmış şarkılardır. Tüm arkadaşlarımız meselelerin içindelerdi. Dolayısıyla diğer sanat yapma biçimlerinden farklı olarak biz sürecin içerisindeyken üretiyoruz, dönemin içerisine dahil oluyoruz ve üretici, tüketici ayrımını bu anlamda ortadan kaldırıyoruz.

Sokak Orkestrası üyeleri var fotoğrafta. İnsanların ellerinde enstrümanlar var, neşeli bir ifadeyle poz vermişler.

Sanatı aracısız olarak toplumla buluşturma amacınızın altını zaten sürekli çiziyorsunuz. Bunun yolu tamamen sokaktan mı geçiyor? Nasıl bir aracısızlık yöntemi izliyorsunuz?

Kubilay Mutlu: Bunun en iyi yöntemlerinden biri sokak ama sokak aynı zamanda bir metafor. Sokak meselesi bir fiziki mekan olmanın ötesinde sosyal olarak inşa edilmiş bir mekan bizim için. “Özgürlük sokaktadır” derken de, sanatı aracısız olarak insanlarla buluşturmanın mekanı olarak sokak derken de aslında kamusal alanları sanatsal pratiklere açmaktan bahsediyoruz. Bizim kapalı alanda verdiğimiz konserlerimiz de var. Buna karşı değiliz. Sorun, kamusal alanların sanatsal performanslar yoluyla bize ait kılınmasının mücadelesini vermek. Bu anlamıyla politik bir sanatsal mekan mücadelesi.

Bu yolda ne tip zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Kubilay İyit: Pandomim sanatçısı arkadaşımız İlker’e bir gösteri sırasında gürültü yaptığı gerekçesiyle ceza kesildi.

 

Sevinç Nazlı Gümüştaş: 1 Mayıs’ta Sokak Orkestrası konserimiz olacaktı her sene olduğu gibi. Orkestraya da derneğe de bu sene katıldım. Kadın ve erkekler ayrı yerde aranıyorlar, polis noktasından geçiyorlar. Çantamı aradılar, kitaplara baktılar, şarkı sözlerini aldılar. Ne olduğunu sordular, ne olduğunu açıkladım. Yasal bir şey yaptığımızı anlattım ve bana şarkı sözlerini incelemeleri gerektiğini söylerek aldılar. Şarkı sözlerimizi göz altına aldılar. Sonra baro avukatlarından birisi gelip içerden çıkardı şarkı sözlerimi. Bu tip komik zorluklarla karşılaşabiliyoruz.

 

Kubilay Mutlu: Pandomim sanatçısına gürültü cezası kesilen günlerden bugünlere geldik, bence bu önemli. Bu çok çarpıcı bir olaydır. Toplumun tüm ötekileleştirilmiş katmanlarındaki insanlara da aynı kabahatler kanunu ile yaklaşıyorlar. Travestilerle aynı cezayı almaktan memnunuz. Sokakta köşede bekleyen bir seks işçisine gürültü cezası keserek onu ehlileştirmeye çalışmakla, sanatı yine kahabatlar kanunu aracılığıyla zapt-u rapt altına almak arasında aslında çok ince bir sosyolojik paralellik var. Bu bizim ne kadar doğru bir iş yaptığımızı da gösteriyor.

 

Bir kere de konserimiz sırasında normalde kortejler yürüyorlar. Biz de konser veriyoruz. Biz şarkı söylerken bir çocuk gelip dokundu bize. Müzik dinlemeye hep televizyondan maruz kalmış. Canlı olup olmadığını sordu. Çocukların bir kısmı meyvelerin markette yetiştiğini düşünüyorlar. Müziğin kanlı canlı görülmesi şaşkınlık yaratabiliyor çocuklarda. Sokak sahici olmanın, insanlara dokunmanın bir yolu.

Burada hangi disiplinlere yer veriyorsunuz? Disiplinlerarası etkileşim ile ortaya ne çıkması planlanıyor?

Kubilay Mutlu: Başta müzik geliyor. Sinema, fotoğraf, resim, grafiti, heykel, dövme. Alanların birbiriyle kesişmeye başladığı bir çağdayız. Burada eğitim alan birçok grafitici arkadaşımız da bir yandan da dövme yapma hayali kuruyor. Bedenleşmiş bir görselleşme hikayesi dövme. Kamusal alanlar da sonuçta kentin bedenleri, grafiti ile zaten kentin bedenlerine bir şey işliyor. İnsan bedenleri üzerinden de bir ifade formu yaratmak istiyor. En temel hikaye ergen çocuklar için “Ben varım” demek. Dövme de en bedenleşmiş disiplinlerden biri. Sokakla insan bedeni arasında da bir kamusal görünüm yolu var. Saçımızı nasıl taradığımız, neler giydiğimiz, hangi tavırlarla hareket ettiğimiz de ifade formlarından biri. Bu alanlar grileşmiş, iç içe geçmiş durumda.  

 

Pek çok belgesele film müziği yaptık. Sinemanın bir endüstri olmaması hala arkadaşlıklarla yürütülen bir ortam sunuyor. Öykü Arin’in annesi Eylem Şen’in yönetmenliğini yaptığı Sınırların Ötesinde adlı belgeselde bir uçurtma sahnesi vardı. Evlatlık edinilen uçurtma uçuran iki mülteci çocuğun uçurtma sahnesine o görselden etkilenerek beste yaptık. Bu tip somut çıktıları çok fazla. Grafitici çocukların hayatlarına dokunmak, onların illegal işlerine gitmek, kimi zaman gözlatına alındıklarında yanlarına gitmek bile sanatı besleyen bir şey.

 

Grafiti ile kaplı bir duvarın önünde küçük erkek çocuklar var. Genç bir erkekle küçük bir erkek çocuk duvara grafiti yapıyor.

Kapınız kimlere açık? Kimler gelip burada çalışabilir?

Kubilay Mutlu: Kendisini sokakta sanat yapmaya adayan tüm sanatçılara açık. Aynı zamanda kamuya da açık. 

Nasıl ayakta kalıyorsunuz dernek olarak?

Kubilay Mutlu: Bağışlar, Sokak Orkestrası’nın verdiği konserlerden elde edilen gelir, aidatlar temel gelir kaynaklarımız. Son senemizde Sivil Düşünce’den bir kira desteği aldık. Son bir senedir böyle bir desteğimiz var.

Toplumsallığı ön planda tuttuğunuzu söylüyorsunuz. Bunu nasıl yapıyorsunuz, kastınız ne? Toplumsallığı ön planda tutmanın sonuçları neler?

Kubilay İyit: Bunun en önemli ayağı sokak. Derneğin temel çalışmalarından biri orkestra. Derneğin kendi tarihiyle ilgili, toplumsal hareketlerle ilgili izler görürsünüz orkestrada. 2004 senesinde halen biz kulüpken tanışmam biraz bu şekilde oldu. Üniversiteden önce sokakla bağı güçlü bir insandım, daha sonra da devam etti. Güzel Sanatlar Fakültesi gerçekten kendini sanatçı hissettiğin, özel hissettiğin bir yerdir. Bunun çelişkisini yaşarken, aval aval gezinirken ve arayış içerisindeyken Kimliksizsiniz sergisine denk gelmiştim. Bir anda kendimi evimde hissettim. İhtiyaç duyduğum politik söylemleri kendimi yabancı hissettiğim bir yerde görünce mutlu oldum. Dernek kendi açımdan baktığımda aynı şekilde düşünen, hisseden insanlara dokunmaya çalışıyor.

 

Kubilay Mutlu: İnsanların birebir ilişki kurabileceği, somut toplumsallıklara çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamandayız. İnternetin, sosyal medyanın bu kadar bizi, farklı dünyaları bir araya getirme potansiyelin olduğu bir çağda sahiden birbirine dokunan insanların bir şeyler üretmesi meselesinin çok değerli olduğunu düşünüyoruz. Biz sokakta müzik yaparken, bir kadını gitar çalarken gören bir kız çocuğunun toplumsal cinsiyetle ilgili özgürleşme pratiğine dair çok önemli şeyler gördüğüne inanıyoruz. Bir şeyeleri göstermek bir alanı özgürleştirmektir. Normal şartlarda egemenlerin şiddeti çok rahat bir şekilde bizi bir alandan süpürebilir. Sanatsal performanslar bize öyle bir meşruluk alanı sağlıyor ki en radikal fikirlerimizi bile özgürce söyleyip özgürce insanların düşünmelerini sağlayabilecek bir alan yaratabiliyoruz. O zaman gerçekten bir sinerji varsa, sanal toplumsallıkla, büyük toplumla küçük cemaat toplum arasındaki yaratıcı diyalektiği kurmuş oluyoruz. Sosyal medyadaki beğeniler, paylaşımlar önemli ama temas ettiğimiz alandaki özgürleşme alanı da çok değerli.

 

Diğer türlüsü kendimizi tatmin ettiğimiz, kendimize siyaset yaptığımız bir şeye dönüşüyor. Asıl mücadele öteki var saydığın kişiyle kurduğun, değişmeyi göze aldığın, değiştirmeyi düşündüğün ama aynı zamanda değişmeyi de göze alarak kurduğun diyaloglarda. Asıl riskli olan da bu. Konu birbirimize sanat yapmak, siyaset yapmak değil; hayatın gerçek anlamda ötekisiyle temas kurma cüretini göstermek.

 

Sevinç Nazlı Gümüştaş: Kapalı bir alanda konser vermek şöyle bir şey: Diyelim ki çevre ile ilgili bir konser veriyoruz. Bunu kapalı bir alanda yaptığımızda yalnızca oraya o eylemi bilen insanlar bir şeyin farkında olacak. Sokakta olduğumuz zamanda ise yüzlerce insan bir şeylerin farkına varıyor. Kapalı alanda yaparsak kaç kişi duyacak ki? Kendi sosyal medya hesaplarımızda toplumsal konularla ilgili bir şeyler paylaştığımızda kendi kendimize, kendi arkadaş çevremize bir şeyler anlatmış oluyoruz. Kapalı bir alanda konser vermek buna benziyor. Dışarıda böyle değil, insanlar geliyorlar, izliyorlar, soruyorlar. Sokakta olmak çok değerli bir şey.

Sokak sanatı neden pek destek görmüyor? Neden çekiniliyor sokak sanatçılarının ürettiklerinden?

Kubilay Mutlu: Değişen bir moda var. Pandomim sanatçılarına ceza kesildiği bir dönemden şimdi belediyeyle oturup sokak sanatçıları yönetmeliğini nasıl çıkarabiliriz konusunu konuşabiliyoruz.

 

Galeride resimlerini sergilemeye mahkum olan bir ressam olsaydım, o galeri benim resimlerimi sergilemeyi kestiği an, arkadaş çevrem beni kötü ilan ettiği an o resimleri satma şansım olmazdı. Sokakta olduğum zaman benim sponsorum zaten insanlar. Bizi tehlikeli kılan, bizi imha edecek kesimlerin parasının bizi satın almaya yetmemesi. Bu bir mücadele meselesi. Sokak sanatı satın alınabilir hale geldikten sonra, belediye kendi sokak sanatçısını yaratmaya başladıktan sonra biz esas gücümüzü kaybetmeye başlayacağız. Çok zengin kesimlerin sokak sanatı festivali yaptığı komediler ortaya çıkarsa da gücümüzü kaybederiz. Bizim asıl gücümüz bağımsızlığımızdan geliyor. Biz üretim dinamiklerimize müdahale etmeyecek bir sponsorluk peşindeyiz. Bizi denetim altına alamıyorlar. Tunç Soyer’le aynı masada otururken, ona çok bağımlı sanat üreticileri tek bir laf edemezken biz aykırı cümleler kurabiliyoruz. Alkışlamayı da eleştirmeyi de biliyoruz.

 

Sevinç Nazlı Gümüştaş: Sokakta olduğun zaman herkes her şeyi duyuyor, görüyor. Sokağa çıkıyorsun bir kere, evinde değilsin. Zincirlerini kırmış oluyorsun sokağa çıktığında.

 

Kubilay İyit: Sokağın kendisi zaten özgürleştiren bir yer. Kendinle bağ kurabildiğin, kendini anlayabildiğin, kendinden yola çıkarak yürürebildiğin bir yer. Sokakta ritim çalan Suriyeli bir çocuğun bıraktığı izin sosyal medyadan daha derin, daha kalıcı olduğunu düşünüyorum.

 

Kubilay Mutlu: İfade özgürlüğü ancak ifade edildiğinde bir özgürlüktür. Egemenler evde kendi kendimize düşünmemize, radikal fikirlerimize karşı değiller zaten. İfade özgürlüğünün yeri de sokaktır. Bir şeyler sokakta söylenebiliyorsa gerçekten özgürlüktür. Kadınlar saat ondan sonra sokaklarda gezebiliyorlarsa bu bir özgürlüktür yoksa bunun yasal güvence altında olması değildir. Dünyanın her yerinde destek gören, alkışlar alan bir kadın eylemi Türkiye’de yapıldığında insanlar gözaltına alınıyor. Kamusal alanlarda, gerçekten insanların birbirleriyle temas içinde bulunduğu alanlarda söylenebilmesidir önemli olan. Kralın çıplak olduğunu söyleyebilecek, seslendirebilecek sahici bir sese duydukları öfkeden dolayı bunlar yaşanıyor.

Kurallar, otorite ile mücadele pratikleriniz arasında nasıl yöntemler var? Kararlar nasıl alınıyor?

Kubilay İyit: Kendi içimizdeki katılım süreçlerini çok iyi deneyimlemiş bir topluluğuz. Karar alma süreçlerini, iletişimimizi mümkün olduğunca en sağlıklı ve barışçıl ve demokratik bir şekilde almaya çalışıyoruz. Aynı rüyaya gülümseyen insanlarız. Demokrasi konusunda da kafamız açık. Birbirine güvenen insanlarız. Genelde toplanıyoruz, toplanamazsak WhatsApp üzerinden konuşuyoruz. Destek bekleyen topluluklara asla kapımızı kapamıyoruz.

 

Kubilay Mutlu: Biz dernek olarak nelere karşı olduğumuzu ortaya koyduk. Biz militarist bir dernek olmayacağız, toplumsal cinsiyetlerle ilgili hiçbir arkadaşımız yanlış yapamaz, kapitalist bir dernek olmayacağız. Ne olduğumuzu tanımlamadık ama ne olmadığımızla ilgili net çizgilerimiz var. Ne olduğumuzu yolda belirleyeceğiz. Eylemler sırasında da doğaçlama şeyler yapabiliyoruz. Metroda gerçekleştirdiğimiz bisiklet eylemi sırasında işportacıdan oyuncak bisiklet almak da doğaçlamaydı, her istasyonda durmak da… Meşruluğa dayanan kararlar bunlar. Aslında bir armonik temel var ama onun içerisinde tüm arkadaşlarımız özgürce doğaçlama yapabilirler.

Kolaysa Sen Çıkar eyleminin Konak Metro'da çekilmiş fotoğrafı. İnsanların ellerinde enstrümanlar ve pankartlar var.

En büyük meseleniz, en büyük derdiniz ne? Tüm bunları neden yapıyorsunuz?

Kubilay Mutlu: Derneği kurup yola çıktıktan sonra biraz da görmeye başladığımız durum şu:  Örneğin Kültürpark’ın da bileşeni olan bir derneğiz biz. Kültürpark’ın kamusal olarak bizim için önemi büyük ve bu alanı kültürel performanslar yoluyla savunmayı dert edinen bir ekibiz. Temel meselemiz şu: Sokak dediğimiz alanı toplumsal olarak inşa edilmiş bir mekan olarak tanımladığımızda bizim derneğimiz de bir kamusal alana ve sokağa dönüşmüş oluyor, bedenlerimiz de dövmede olduğu gibi sokağın bir parçası haline gelmiş oluyor. Kamusal alanların savunusu… Kültürel performanslar eskiden beri sarayın tepkisini çekmiştir. Sokakta kralın eleştirilebileceği ortamı yaratmış oluyoruz. En radikal eleştirilerimizi yapabilme imkanına kavuşmuş oluyoruz. Bundan geri adım atmaya niyetimiz yok. Bu yolla hem kendimizi değiştirmek hem de içinde yaşadığımız toplumu daha özgürleştirmek derdindeyiz.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kubilay Mutlu: Sokak güzellemesi yaptık ama sokak aynı zamanda tehlikeli bir yer. Uyuşturucunun, şiddetin tacizin yaşandığı bir yer. Bu alanların değişip dönüşmesi meselesinde grafitici arkadaşlarımıza karşı biraz fazla koruyucu kollayıcı bir tavrı sergiliyorsak nedeni budur. Sokak tüm güzellemelerimize rağmen soğuk havalarda yaşayan insanları, savaş mağdurlarını düşündüğümüzde aynı zamanda bir yıkım ortamı, sefalet ortamı. Bu aşamadan sonra burayı sanatla toparlama şansımız yok. Bu başka bir politik mücadele. Sokakları özgürleştirme meselesi tek başına sanatın yapabileceği bir şey değil. Sokakları gerçek anlamda özgürleştirecek bir politik ve adil bir toplum düzenine geçmemiz gerek. Sanat ve sokak güzellemesini baştan beri savunsak da temel bir toplumsal dönüşümle beraber buna inanmak gerekiyor. İnsanlara her şeyden önce ekmek, sıcak bir çorba lazım.

Sokak Sanatçıları Derneği binası önünden bir fotoğraf. Grafiti yapan çocuklar ve dernek üyeleri hep birlikte gülümseyerek poz veriyorlar.

Sokak Sanatçıları Derneği'ni TwitterInstagram ve Facebook hesaplarından takip edebilirsiniz.

Not: Fotoğraflar görme engelli okuyucularımız için betimlenmiştir. Görsellerin altında bulunan yazılar bu amaca hizmet etmektedir.